27 Ocak 2012 Cuma

yankı

"işte böyle sevdiğim, bazen de gerçeklik buhranlarına kapılıyorum", diye bitirdi mektubunu. Zarfa koydu. Şehir birkaç gündür yağmurluydu, yine de mektubu şimdi vermek istedi. Pencereden bakarken dışarıda bir adam gördü. Kalınca siyah bir palto vardı üzerinde. Elinde sigarası olsa Albert Camus olduğuna yemin bile edebilirdi belki de. Yazarın mevsimi olur muydu, şehrin, karakterin, ama bir kokusu vardı kesin, hem de her şeyin, herkesin, hep kokular yüzünden dedi, belki de başıma ne geldiyse, neyi, kimi sevdimse.. hızlı adımlarla sokağa attı kendini. kokuyu alınca bir kere, kokusunu duyunca… hep kokusu yüzündendi. adını bağırdı üç kere, en yüksek sesiyle, cadde üstündeki bir apartmanın girişinde, gece. O apartmanda otursaydı mektubu verecekti, adını bağırdı üç kere apartmanın içinde, kimse seslenmedi, cevap vermedi.
mektupta yazdıklarını onun bilip bilmemesi..
"ikisi de birdi".

12 Ocak 2012 Perşembe

sancı

Doğuştan kayıp biri olarak, yabancı yerde, şehirde,
betonların arasında da kayboluyorsun.
İki kere kaybolunca daha çıplak, daha kapana kısılmış.
Şehir sana bakıyor hissediyorsun,
herkes anlıyor kaybolduğunu çünkü.
Kayıpken kaybolunca böyle oluyor.
Bunca zaman tırnaklarınla kazıyarak yarattığın yalnızlığın,
farkediveriliyor.
Sokak dar, sağın solun sağır.
Duvara asılmış afiş, iki köşesinden düşmeye kararlı.
Üşüyorsun. Yeleğini çıkarıyorsun, ana caddeye doğru koşuyorsun,
karşı kaldırımda kendine rastlamak umuduyla.
Kendine yaklaşmak..
yolu bulmak mı,
iki kere kaybolup hızla koşmak.